Koklamak Yaşlanan Beyine Neden İyi Geliyor?
Koku Egzersizi Ve Hafıza;
Uzun ve sağlıklı bir yaşam insanlık tarihi boyunca insanlığın temel arayışlarından biri olmuştur.
Bu arayışa dair ilk belgeyi Sümerlerde Gılgamış destanında görürüz. Ölümsüzlüğü arayan Gılgamış, “yaşam veren” olarak adlandırdığı ölümsüzlük otunu, çiçeğin tatlı kokusunu alan bir yılana kaptırır. Yılan otu yer ve sonrasında da yılanın Tıp simgesi olarak da karşımıza çıkacak ölümsüzlüğü temsil etme süreci başlamış olur. Yılan ölümsüzlük otunu; kokusunu alarak bulmuştur.
Ölümsüzlüğü arayan Lokman Hekim için ise Şair Nakşi şöyle demiştir. "Felek tasında mâcûn-ı hayâta sa'y eden Lokmân//Eritti mâye-i ömrin memâta bulmadı dermân." (Dünyada ölümsüzlük ilacını yoğurmaya çalışan Lokman Hekim, ömrünü tüketti de ölüme çare bulamadı.)
Kökleri Hermes Trismegistus’a kadar uzanan Simya biliminin de iki ana uğraş noktası ölümsüzlük arayışı ve felsefe taşını bulmak olmuştur.
İnsanlık ölümsüzlüğün sırrını bulamayıp ölümsüzlüğü geride güzel ve iyi eserler bırakmak olarak betimlerken, ortalama insan ömrü zamanla toplumun tüm kesimleri için uzamaya başlamıştır.
Konsül olabilme şartlarından biri olan 43 yaşını doldurmuş olmanın kural olduğu Eski Roma döneminde yaşayan Konsül Cicero “Genç, uzun yaşamayı ümit eder, ihtiyarsa gencin ümit ettiğini zaten ele geçirmiştir, o yüzden daha iyi durumdadır.” sözünü “Yaşlılık Üzerine” adlı denemesinde söylerken o dönemde yaşlanabilme şansına sahip olmanın ne kadar önemli bir nimet olduğunu bir cümle ile açıklamıştır.
İnsanlık tarihi boyunca yaşlanabilme nimetine sahip bireylerin ve toplumların oranının artması ile birlikte bir süre sonra temel meraklardan biri de karşımıza çıkmıştır. Hangi toplumlar, hangi bireyler uzun yaşar? Neden bu toplumlar ve bireyler uzun yaşarlar? Genetik ve çevresel faktörler birlikte değerlendirilerek pek çok gözlem yapılmıştır. Ortalama insan yaşamının en uzun olduğu bölgeler ve izole alanlar özellikle yoğunlukla incelenerek; Okinawa, Girit, Sardunya adaları tartışmalarının uzun süre devam ettiği süreçler uzun sağlıklı yaşam arayışında bir dönem önem kazanmıştır.
Günümüzde ise 5 kavramlı temel sağlıklı yaşam metodolojisi uzun ve sağlıklı bir ömür için temel alınmaktadır.
Sağlıklı ve uzun ömür için gerekli bu 5 alan Sağlıklı beslenme, Sağlıklı ruhsal durum, Sağlıklı uyku, Sağlıklı nefes alma ve Sağlıklı egzersiz olarak tanımlanmaktadır.
İşte bu egzersizlerden üzerinde en az durulan bir egzersiz yönteminin üzerinden bugün tekrar geçeceğiz. Vücudumuzun daha dinç kalmasını sağlayan egzersizlerin bir çeşidi de beynimizin dinç kalmasını sağlamakta. Bu egzersiz “KOKU EGZERSİZİ” dir.
Koku ve hafıza ilişkisine değinen en önemli yazarlardan biri olan Marcel Proust, mükemmel gözlemini betimleme şekli ile bizlere “Proust Fenomeni” adını verdiğimiz bir kavramı kazandırdı. En derin anılarımıza koku duyusu yolu ile hızlı bir şekilde ulaşmak. Koklayarak zamanda geriye dönük yolculuk yapmak mümkün oluyordu.
Koku egzersizi 2009 yılında bir tedavi yöntemi olarak dünyada tanımlandığında bu tedavi metodunu kendi gözlemlerimle biraz daha geliştirmiş ve çalışma arkadaşlarımla birlikte bu yöntemin farklı bir uygulama metodolojisini etkinliğini de ispatlamıştık.
Covid ile ortaya çıkan yaygın koku kaybı vakaları sonrasında metodumuzu tekrar güncelleyip uyguladığımızda etkinliği tekrar tarafımızdan ortaya konulmuştu. Bugün 2009 yılından ve egzersizin geliştirilmiş versiyonu olan 2015 yılından bu yana çok uzun süreli bir uygulama tecrübesine sahibiz.
Aradan geçen 13 yılda tüm koku egzersizi sonuçlarının her yönden değerlendirildiği derlemeler ile çok yönlü bulgular açıklandı.
Pek çok bilimsel çalışma artık koku egzersizinin değişik faydalarını da göstermektedir. Sadece burundaki koku reseptör alanlarında değil beyindeki koku merkezlerindeki etkisini, olfactory bulb ( koku soğancığı) dışında , derin koku merkezleri üzerindeki etkilerini de yayınlarla açıklanmaktadır.
Uzun yaşayan insanların oranının artmasının dünyada temel sağlık sorunlarından biri olan Alzheimer hastalarında artışa yol açması ve koku duyusu kaybının Alzheimer hastalarındaki erken bulgulardan biri olduğunun ortaya konulmasından sonra, uzun yaşayan ve Alzheimer olmayan insanların da beyinleri merak edilmeye başlandı.
Hangi beyinler Alzheimer olmamakta. Beyindeki yaşam birimlerinin temel parçası olan sinir hücreleri yani nöronların hangi durumu bu sürece karşı bizi korumaktadır? Bu konuyla ilgili yeni yapılan bir çalışma beynin hafıza merkezlerinden olan Entorhinal korteksin "Superager" (Süper yaşlananlar) olarak adlandırılan 80 yaş üstü bireylerde süper nöronlar içerdiğı bulundu.
Bu kişiler bu süper nöronlar aracılığı ile 20-30 yaşlarındaki insanlar gibi zihinsel aktiviteye sahip olabilmekteydi. Peki koku ve hafıza arasındaki ilişkiler bu kadar önemli ise “koku egzersizi” entorhinal kortekse ve diğer beyin alanlarına nasıl bir etkide bulunuyordu? Yapılan bilimsel çalışmalar bu bölgede kortikal bir artışı (sporda ağırlık çalışması yaparken oluşan kas artışı gibi hayal edebilirsiniz) göstermektedir.
Koklamanın entorhinal kortekse ilişkin etkilerinin de özellikle beyin görüntüleme çalışmaları ile gösterilmesinen sonra beyin egzersizleri için çevrenizdeki tüm büyüklerinize daha fazla koklamalarını söyleyin. Bu egzersizleri uygulamaya başlattığınızda; yakınlarınızın çocukluklarındaki güzel anıları, yaşam kronolojilerindeki bölümleri bu kokular ile çok daha farklı derinlikte hatırlayacaklarını göreceksiniz.
Prof.Dr.Aytuğ ALTUNDAĞ
Bunlar da İlginizi Çekebilir
Türk hekimlerin 'Kovid sonrası koku bozukluğu tedavisi' dünyada kabul gördü
Prof. Dr. Altundağ ve ekibi tarafından Kovid-19 sendromu sonrası görülebilen, kokuları farklı algılama (parosmi) hastalığı için geliştirilen "modifiye koku egzersizi tedavisi" dünya tıp literatürüne girdi.
Devamını OkuSosyal medya bu yöntemi konuşuyor! Korona uyarısı...
Son günlerde sosyal medyada, koronavirüs sonrası görülen koku kaybını saniyeler içinde geri getirdiği iddia edilen bir yöntemin videosu dolaşıyor. Peki, bu yöntemin işe yarama ihtimali var mı? Yüzdeki ve kafadaki bazı noktalara vurarak uygulanan bu y
Devamını OkuGripsen Ballı Süt İçme!
Havaların soğumasıyla hızlanan grip salgınına karşı vatandaşları uyaran Dr. Aytuğ Altundağ, doğru bilinen bir yanlışa da dikkat çekti Altundağ, “Gripte sıcak süt ve balın hiçbir faydası yok, aksine zarar veriyor. Reflü, geniz akınt
Devamını Oku